11 Ağustos 2011 Perşembe

Unna'da Ramazan


 Unna'da Ramazan bir başka güzel...
Türkiye'den ayrılalı bir ay olmamışken, ayrılığa üzülemedim doğrusu. Yalnız, tekbaşıma, gurbet gibi hisstmedim. Herkesin söylediğinin aksine burası daha sıla geldi bana. Kendi ülkemde, memleketimde unutmuşlar Ramazan ne demek, inanç ne demek... Belki burada yaşayan Türkler sıkı sıkıya sarılmışlar Türklüklerine, dinlerine ondan, ya da cami ve dernekle aynı yerde olmamız bize hissetiriyor bu uhrevi havayı. Sonuçta bu Ramazan bir başka güzel.

 İftar çadırlarını imece usulüyle kuran cemaat ve onlara bakıp 'Artık Ramazan gelebilir, karşılamaya hazırız' diyerek gülen, güldüren Dernek Başkanımız Yusuf Bey. Gülen yüzü solmasın...
  İftar çadırlarıyla bitmiyorki görevler; Yusuf Beyin güzel yürekli eşleri Şengül Hanım koordinatörlüğünde mutfakta bir telaş, bir koşuşturmaca. Ayten ablanın takılmaları ile hepten şenleniyor mutfak. Evde işi gücü bir kenara bırakıp soluğu mutfakta alıyorum bende. Hiçbir işe el sürdürmüyorlar. Ama sohbetleriyle aileden biri olduk hemen. Bir gün gidemesem yanlarına, merak edip kapıya geliyorlar; 'Birşeyin yok ya, merak ettik. Aman havası kandırır buraların, kendine de, çocuklara da dikkat et.' Gülümsüyorum...
  Güle, eğlene bitiyor mutfaktaki yemeklerin pişmesi. Sıra geliyor 250-300 kişiye bu lezzetli yemekleri ikram etmeye. Caminin güzel kızları Sibel ve Esra başlıyorlar masaları hazırlamaya. Fondaki ilahiler eşliğinde masalar da güzelleşiyor. Salatalar, tatlılar, hurmalar.
  Vakit yaklaştıkça çadırlara toplanıyor kalabalıklar. Uzun zamandır görüşemeyenler, hep birlikte olanlar, çocuklar, gençler, yaşlılar... Yemeğe kadar sohbetler de gayet lezzetli. Bir taraftan vakit geldimi diye saatlere kaçamak bakışlar.
  Sayılı zaman çabuk geçiyor. İftar zamanını Hocamız Nebil Bey güzel sesiyle Ezan okuyarak  bildiriyor. Delikanlılar başlıyor yemek servisi için koşuşturmaya. 4-5 koldan dolan tabaklar bir anda kayboluyor mutfakta. Masalarda tatlı bir sabırsızlık. Birbirinden leziz yemekler bir çırpıda bitiyor. Mutfak yorgun, aşçılar yorgun. Ama herkes mutlu. Karnımız doydu Elhamdülillah. Allahü Teala hayırda bulunanlardan, emeği geçen herkesden razı olsun...












3 Ağustos 2011 Çarşamba

ZAMAN GİRDABI

 Kayıp gittiğimi hissediyorum bir girdabın ortasına. Son hızla hem de. Tutunmaya çalışsam da nafile. Akışına kapılınca zaman ne hızlı geçiyor. Nefes almaya bile vaktimiz yok. Almanya'da 2 hafta geçip gitti. Ramazan, iftar çadırları, teravih namazları, mukabeleler ve Kuran kursu... Tatlı telaş hepsi. Lakin insan yine de arada bir dinlenmek istiyor. Neredeyim, nereye gidiyoruz.
 Aslında biz hamlaşmışız. Evde boş boş geçen yıllardan sonra. Tembelliğe çabuk alışıyor insanoğlu, hem de çok çabuk.



 Beni asıl yoran evdeki 2 minik canavar, bir koca bebek :) Sınıflarda otuzar öğrencimiz.
 Bu gün küstüm sınıfımdaki yaramazlarıma. Susturmayı, dikkatlerini toplamayı başaramayan bende kabahat belki ama. Küstüm işte... Dersinize girmiyorum artık diyip bırakıp gittim sınıfı. Umursamayanlar kadar, bir daha gelmeyecek misin diye dertlenenler de var. Kıyamam ki. Yarın yine ders başı yaparız. Açlık insanın başına vuruyor. Tahammül seviyelerimiz yerlerde. Sadece açlığa değil sabır, aynı zamanda hayata sabır.